28 Haziran 2010 Pazartesi

ÇÖREK OTU VE FAYDALARI




Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) 14 asır önce şöyle buyurmuştu: “Şu kara tanede (çörek otu) ölümden başka her derde deva vardır.”

O zamanlardan günümüze kadar geçen asırlar boyunca, bu ufak taneli gıdada her hastalığa şifânın olabileceğine birçok kimse dudak bükmüştü. Ama müslümanların yapması gerekeni Maren Franz adlı bir Alman yaptı ve çörek otunun sağlığımız üzerindeki faydalarını araştırıp, bu konudaki yayınları bir araya getirdi. Sonuçta: ”Tabiattan Gelen Şifâ Kaynağı: ÇÖREKOTU” adıyla dilimize tercüme edilen 96 sayfalık bir kitap ortaya çıktı. Üstelik, Peygamberimizin çörek otuyla ilgili hadisinin kendisini uyardığını ve bu sözü rehber alarak bu kitabı hazırlamaya giriştiğini önsözde belirterek...

Bu yazımızda Maren Franz’ın kitabından yola çıkarak, çörek otunun mucizevi tesirlerini tanıtmaya çalışacağız.

Çörek otu niçin değerli?

Çörek otunun tohumunda doymamış yağ asiti, eterli yağ, vitaminler ve organizma için zaruri olan ve çok az miktarda tüketilmesi gereken değerli maddeler bulunur. Bu maddelerin karışımı, hasta kişinin iyileşmesine vesile olur.

Çörek otu tohumunda bulunan doymamış yağ asitinin metabolizmaya müsbet yönde tesir ettiği, bağışıklığı arttırdığı ve allerjiyi durdurduğu ispatlanmıştır. Bu sebepten çörek otunun astım, bağışıklığın zayıflığından meydana gelen marazlar ile sinir ve deri hastalıklarında başarılı sonuçlar vermesine şaşırmamalıdır.

Bu iyileştirici tesir, çörek otunu yemeklerde de kullanılan ve sevilen bir gıda haline getirmiştir. Zamanımızda özellikle ABD ve Avrupa’nın büyük ülkelerinde çörek otuna talep çok artmış, istekler karşılanamaz hâle gelmiştir. Almanya’da ise çörek otu tohumu ve yağı, saf veya hap şeklinde eczanelerde ve baharatçılarda yer almaya başlamıştır.

Savunma sistemimiz ve çörek otu:

Sağlam bir savunma sistemine sahip olan kişi, kendini genelde iyi hisseder ve nâdiren hastalanır. Çünkü rahatsızlıklara karşı mukavemeti fazla demektir. Böyle olunca mikrop, virüs ve mantarlarla baş edebilir.



Savunma sistemi zayıfladığında, şu hastalıklar ortaya çıkabilir:

Mikroplu hastalıklar, bilhassa sık sık grip olma ve mesane iltihabı.
Deri, mukoza ve bağırsakta mantarların oluşması.
İnatçı herpes (uçuk).
Sindirim sistemi bozukluklarından meydana gelen ishâl ve zayıflama.
Kaşıntılı deri hastalıkları.
Kronik (müzmin) rahatsızlıklar.
Kanda dolaşım bozukluğu, yüzde belirli solukluk.
Kronik yorgunluk.
Cinsî isteksizlik.
Uyku bozuklukları
Saymış olduğumuz bu hastalıklara yakalanmamak için savunma (immux) sistemimizin kuvvetli olması gerekir. Çörek otunun ise, immun sistemi güçlendirdiği binlerce yıldan beri bilinmektedir. Çörek otu, savunma sistemini dengelemekte ve mümkün olduğu kadar iyi çalışmasını sağlamaktadır.

Çörek otunun bu özelliği nereden kaynaklanır? Bilim adamları, bu sorunun cevabını modern teknolojinin yardımıyla bulmuşlardır. “Çörek otunun tohumunda organizmayı destekleyen yüzden fazla madde vardır.”

Kara mucizenin muhtevası:

Çörek otunun tohumunda takriben %38 oranında karbonhidrat, %35 oranında çeşitli yağlar, %21 oranında da albümin bulunur. Geri kalan %6 ise, yüzden fazla maddeden oluşur. Bu orana çok değerli olan doymamış yağ asitleri de dahildir. Linolen asidi, alfa linolenasidi ve iç yağı bunlar arasındadır. Eterli yağlar olarak kofur, nigellon, alfa-pinen vb. mevcuttur. Çok az miktarda bazı vitaminler (B1, B2, B6 folasidi niacin), mineraller (demir, kalsiyum, magnezyum, çinko ve selen) ve amino asitleri vardır.

Doymamış yağ asitleri ve eterli yağ, savunma sisteminde çok yararlıdır. Vitamin ve mineraller, savunma sisteminin işlemesinde önemli rol oynar. Çörek otunun tesiri, çok sayıdaki bu maddelerin karışımından gelmektedir.

Doymamış yağ asitlerin faydaları:

Doymamış yağ asitleri, metabolizmaya yardım eder. Hücrelerin büyümesi, gelişmesi ve yenilenmesinde yine buna ihtiyaç vardır. Ayrıca vücudun ihtiyacı olan hormonların gelişmesinde yardımcı olur. Yine alerjik sinyaller gönderen histamin gibi maddelerin artmasını engeller.

İşte doymamış yağ asitlerin faydaları:

Hormonların yapımına katkıda bulunduklarından, sağlıklı bir savunma-hormon ve sinir sisteminin oluşumunu sağlar.
Savunma ablukasının kaldırılmasında yardımcı olur.
Savunma hücrelerinin gereğinden fazla çalışmasını engeller.
Hücrelerin dağılımı, yenilenmesi ve hücre duvarlarının sağlam olmasına katkıda bulunur.
Kandaki kolesterolü normale döndürür.
Kan damarlarının gerginleşmesini ve dolaşım hızını tanzim ederek tıkanmayı önler.
Tansiyonu düşürüp damar sertleşmesi ve kalp enfarktüsü riskini azaltır.
Yaraların çabuk iyileşmesine, derinin pürüzsüz olmasına yardım eder.
İnsan vücudu, doymamış yağ asitlerini üretemediği için, dışarıdan almaya mecburdur. Bir gram çörek otu yağı, bu açıdan günlük ihtiyacımızı karşılamaktadır.

Çörek otunun diğer tesirleri

Çörek otundaki nigellon ve alfa-pinen gibi eterli yağlar, solunum borusunu genişletip kramp gidericidir. Ayrıca ifrazı geliştirip öksürüğü hafifletir. İltihap giderici, ağrı dindirici ve idrar söktürücüdür. Devamlı kullanımda kan şekerini düşürür.
Çörek otundaki B1, B2 ve B6 vitaminleri, birçok enzimlerin üretiminde önem taşır. Zira bunlar, savunma ablukalarını yok eder ve boyun altı bezini; dolayısı ile savunma sistemini güçlendirir. Folasidi vitamini ise, kalp ve tansiyon hastalıklarının riskini azaltır. Bunun yanı sıra hücre yenilenmesinde de lüzumlûdur.
Beta karotin, A, E ve C vitamini, selen gibi antioksitler vücudun savunma sistemini güçlendirir. Selen, vücudun zehirli maddeleri atmasında yardımcı olur.




Çörek otunun faydaları:

Bu kadar mükemmel olarak yaratılan ve Efendimiz (sav)’in methine mazhar olan çörek otu, bütün bu özellikleri ile:

Mikrop, virüs ve mantarlara karşı öldürücü tesire sahiptir.
İfraz boşaltıcı ve solunum borusunu genişleticidir.
Kan şekerini düşürür.
Damar hastalıklarını önler.
Hazmı kolaylaştırır.
Vücuttaki zehirleri süzerek atar.
İdrar söktürücü özelliği ile safraya iyi gelir.
Yaraların çabuk iyileşmesini ve hücrelerin yenilenmesini hızlandırır.
Alerjiyi önler.
Savunma sistemini dengeler.
Hormon sistemini ve ruh hâlini sağlamlaştırır.
Özel hallerde faydaları:

Çörek otu, müzmin hastalıklarda şaşırtıcı iyileşmeler sağlar. Çocuklarda özellikle sinir ve deri hastalıklarına, astım ile alerjiye iyi gelir.
Çörek otu ürünleri (yağ ve ezilmiş bal karışımlı) hamilelik devresindeki şikayetleri azaltır. Yan tesiri olmayıp, bu devredeki hanımlara ve bebeklerini ana sütüyle besleyenler için süt kalitesinin bebeğe daha yarayışlı olmasını sağlar.
Egzamalı deriye sık sık çörek otu yağı sürüldüğünde deri çabuk iyileşir. Yine deri hastalıklarında mikrop öldürücü tesirinden dolayı çok fayda verir.


Bazı Hastalıklarda Çörek Otu:

Hazım zorluğu ve mide şişkinliklerinde çörek otu eskiden beri bilinmektedir.
Hemoroide iyi gelir, çünkü damarları güçlendirir ve kan dolaşımını hızlandırır.
Romatizma, şeker hastalığı ve kolesterolün yükselmesi gibi metabolizma hastalıklarına faydalıdır.
İktidarsızlık ve kısırlıkta yine yarar verici tesire sahiptir. Çünkü çörek otu, cinsî hormonları tanzim etmekte, bedenî ve ruhî olarak zindelik ve dinçlik vermektedir.
Çörek otu yağı kadınlardaki ay hâli sancıları ve diş ağrılarına karşı yine başarıyla kullanılmaktadır.


Sağlıklı olmak için çörek otu kürü:

Tabii muhtevası ile savunma sistemine, metabolizma ve hormonlara iyi gelen çörek otu, vücudu toksin adı verilen zehirli maddelerden temizler, kan dolaşımını güçlendirir ve bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar. Cildi parlaklaştırır. Düzgün bir cilde, parlak saç ve gözlere sebep olur. Sağlıklı ve hayat dolu bir görünüm sağlar.

Çörek otu savunma (immun) sistemini güçlendirdiğinden, kanser, AIDS gibi çağın hastalıklarına karşı tavsiye edilmektedir. Yine tansiyon ve ateş düşürücü ve tabii antibiyotik tesirleriyle yaygın hastalıklara şifâ olmaktadır. Başta astım ve polen alerjisi olmak üzere alerjik hastalıklara, saç dökülmesine ve kepeğe karşı da tesirlidir.

Maren Franz’ın kitabından naklettiğimiz bu satırlar, çörek otunu “ölümden başka her derde deva” olarak tarif eden Peygamberimizin(a.s.m.) yüceliğini gözler önüne sermektedir. Çünkü Efendimiz(a.s.m.) çörek otunun daha yeni keşfedilen bu mucizevî özelliklerini asırlar öncesinden görmüş ve bunu da, kıyamete kadar gelecek olan insanların en iyi anlayacağı şekilde ifade etmiştir:

“ÇÖREK OTUNA KIYMET VERİN. ZİRA O ÖLÜMDEN BAŞKA HER DERDE ŞİFADIR

Etiketler:

27 Haziran 2010 Pazar

TAŞ İDİM, KALP OLDUM…


Güçsüz, takatsiz bedenlere yüklendi… Can kokan taşlardan medeniyet inşa etmeye kalkıştı firavunlar. Ölümsüz kalmak için taşa oydurdular çehrelerini Ebediyet taş idi onlar için. Geleceğe uzanan binalarla övünüp taştan mezarlar yaptılar Kendilerine uyarıcılar geldiğinde “ Bize uğursuzluk getirdiniz. Bundan vazgeçmezseniz sizi taşa tutar, eziyet eder, elem veririz.”dediler. Bir kez daha kan döktüler taşlarla. Çaresizliklerini fark ettiklerinde elleri taşa sarıldı. Aciz bırakan her şeyden kurtuluş sandılar taşı; hakikatten, ölümden, kaçışı olmayanda. Hâlbuki taştır cehennemin yakıtı. Babil’den bu yana gökyüzüne çıkmak için yığılmış taşlar dağ gibi. Oysa dağa, taşa yüklenince sorumluluk çekilmiş, kaçılmış ondan. Sadece beşer almış bu emaneti, sonra düşmüş, taşa muhtaç sanmış kendini. Taştan ilahlar yaparak önünde diz çökmüş. İbrahim boynuna asmış baltayı taşın. Demişler; “Nasıl olurda bir taş baltayla zarar verir?!” Demiş; Zarar vermeyenden fayda bekleme! Taştan binalar, yollar, duvarlar, gökdelenler… Medeniyet; taşlarla övünen akıl… Taşlara sığınanlar hep toprağa salmışlar ordularını. En değerli taşların toprağın derununda gizlendiğini bilmemişler, anlamamışlar toprak zerrelerinin enginliğini. Oysa toprağa bırakmış İbrahim sevdiklerini… Allah’a sığınmış… İsmail su bulmuş toprakta korumuş annesi… Suya bırakmış annesi Musa’yı, korumuş. Taşlardan toprağa sığınınca Musa uzakta ateş görmüş anlamış “Benim ben!” demiş “Allah!” demiş. Toprakla terbiye etmiş Musa kavmini. “Aklımız Allah’ı neden almıyor?” diyenlere “dağa, taşa bak!”demiş. “Rabbi göster!” diyince parçalanmış dağlar. Toprağa dikilmiş bir taştır nihayet; yitirilmiş bir cana işaret eden. Başlarına taş dikildiğinde ebediyen susmuş toprak olduğunu unutanlar ve bir gün yatarken yaşın üstüne, er kişi diye, ne er kalır ne kişi sevdiklerinden. Yatarken taşın altına sevdiysen Rabbi, sevdiysen Nebiyi o kalır. Kutlu Nebi Allah’a yöneldiğinde taştan eve çevirdi yüzünü, taştan ev sonsuza dek kıble gâh oldu, oraya varmak hac oldu, hacı oldu oraya varanlar. Herkes onun getirdiği değerler etrafında birleşti. Kötülüğe, şeytana taş attı hacca varanlar. Topraktan yaratmış Âdem’i Allah. Musa toprağa vurunca sular yarılmış, İsa adım atınca kanat germiş melekler. Hangi toprağa basmışsa ayağını kerem sahibi Elçi bereket olmuş. Taşa basmış İbrahim kurar iken Kâbe’yi. İzi çıkmış ayağının sevinmiş, makamı İbrahim olmuş. Taşa basmış Nebi yükselirken miraca, taş değer olmuş. Put olmaktan kurtulmuş, her şey yerli yerine oturmuş. Taşlar Allah‘a yönelmiş ondan sonra. Allah korkusuyla inmişler zirvelerden. Hissedince günahı kararmış Hacerül Esved, bembeyaz bir taş iken. Nebi öpmüş, sahabe öpmüş, hacı öpmüş, Nebiyi öpmüş taş tavaf oradan başlamış. Tevazu yüklü taşlardan mescitler kurmuş Resule tabi olanlar, secdeye varmışlar huzurunda Allah’ın, sadece ona sığınmışlar. Hıra’da dururken görmüş Nebi ufukta apaçık, örtüsüne bürünmüş önce, sonra kalkmış, uyarmış, taş kesilen zihinleri açmış. “Allah !“demiş, “Allah!” demiş Bilal taşının altında. Taş; “ Allah!” demiş. Dedi; konuşmaz taşlar. De ki; o gün diller taş kesilir, eller, ayaklar haber verir yaptıklarından. Taş vardır; içinden ırmaklar fışkırır. Taş vardır; yarılır, içinden sular akar. Taş vardır; Allah korkusuyla düşer. Dedi; su çıkmaz taştan. De ki; ya Musa asanı taşa vur! Her taş yerine oturdu dokununca Nebi. “ O, el emindir!” dediler. “Siyah taşı yerine kimin oturtacağına o karar versin.” dediler ve henüz seçildiğinden habersizken bile adalet yaydı, güven yaydı, barış yaydı insanlara. Nebi olduğunda bir medeniyet kurdu gönle giden, ilime üreten, adalet yayan. Zaman geldi taş taşıdı, vakit geldi kalp okşadı. Yetimin başına koyunca elini Nebi onun elinden mahrum kalan yetim oldu. Zengin oldu kendini fakir sanan, fakir kaldı onu anlamayan. Nihayet taşı aşmayı öğretti gönülle, sevgiyle, duyguyla, akılla, sağlıklı bilgiyle. Dediler; yenilik yoktur ki onda. De ki; hepimiz yenilendik. Mahcup oldu Taif de Resul’e atılan taş. “Bilmiyorlar “dedi af diledi âlemlerin rahmeti. Bilmiyorlardı, bilmek istemiyor, direniyorlardı. “Sizden biriyim!” dedi Nebi… “ Sevgi” dedi, “Kardeşlik” dedi, “Adalet” dedi.” Merhamet” dedi. “ Din dürüstlüktür” dedi. Buyurdu; din müsamahadır, kolaylıktır, samimi olmaktır. Anlamadılar, konuştular, sırt çevirip toprağa taşa verdiler yanlarını, taş yıkılıverdi. Suçladılar, değer bizdedir dediler, böbürlendiler. Nadan ne bilsin, nerde bir değer varsa üzerinde Muhammed’in kokusu vardır, nerde Nebi’den koku varsa o değerlidir. Dediler; efendi ne getirdi kılıçtan başka? De ki; taş idim, kalp oldum!

Etiketler:

ÇAKIL TAŞI

ÇAKIL TAŞI
İlerlemiş karaciğer yetmezliği bulguları nedeniyle hastaneye sık ve giderek daha uzun süreler yatırmak zorunda kalıyorduk. Asker kökenli emekli pilot olduğunu biliyorduk. Hastaneye yatmayı sevmiyor en kısa sürede çıkmak için can atıyordu. O gün poliklinik koridorunda karşılaştık. Önemli bir konu hakkında görüşmek istediğini söyledi. Heyecanlıydı. Hastalığın verdiği bitkinliğe rağmen konuşmak için gayret gösteriyordu. Bir süre soluklanmasını rica ettim, dinlemedi.- Doktor bey, birkaç günlüğüne beni hangara çekip bakıma almanızı istiyorum. Cumartesi’ye uçabilmeliyim. En azından “take off” yani havalanabilmeliyim. Nasıl inerim bilemem ama bu uçuşu mutlaka yapmalıyım.- Anlamadım, uçak mı kullanacaksınız?- Yok öyle değil. Cumartesiye kızımın düğünü var. Düğünde ayakta, kızımın yanında olmam lazım. Bana yardım edeceksiniz.Bu son cümle daha çok emir gibi çıkmıştı ağzından. Yüzü soluktu. Halsiz görünüyordu. Pek geleni gideni olmazdı, kızı olduğunu dahi bilmiyorduk. Bir süre soluklanıp güç topladıktan sonra eşinden boşandığında kızının 11 yaşında olduğunu birkaç yıl sonra ayrıldığı eşinin yeni bir evlilik yaptığını, kızının üvey babası ile iyi anlaşıp kendinden uzaklaştığını, pek görüşmediklerini anlattı.- Nişanına çağırmamıştı. Arayıp düğününe çağırınca nasıl sevindim anlatamam. Ancak bu lanet olası hastalık izin vermeyecek diye endişeleniyorum. Bana yardım etmelisiniz.- İyi de durumunuz pek iyi görünmüyor. Düğün süresince ayakta kalabilmeyi düşünmüyorsunuz umarım.- Orada olmalıyım. Kızım düğününde beni yanında istedi. Ne halde olursam olayım orada olmalıyım.Önümüzde 4 gün vardı. Hastaneden kaçma heveslisi hastamız yatışını yaptırıp sesini çıkarmadan tedavi olmayı bekler hale gelmişti. Bir iki gün içinde durumu düzelip gücü yerine geldi. Düğünden önceki gün beklenmeyen ve durdurmakta zorlandığımız kanamalar nedeniyle durumu kritikleşti. Ertesi gün ayakta olabilme kaygısı yerini hastamızı hayatta tutabilme endişesine bıraktı. Kanamayı kontrol altına alsak bile her an yeniden başlayabilir endişesi ile düğüne bu halde gidemeyeceğini duyunca tedaviyi kabul etmediğini hastaneyi terk etmek istediğini söyledi. İkna edemeyince iki saatle sınırlı olmak kaydıyla düğüne birlikte gitmeyi önerdim. Hemen kabul etti.Akşama doğru odasına uğradığımda hayli eski ama şık krem rengi takım elbisesi içinde hazır bekliyordu. Yol boyunca konuşmadı, enerjisini düğüne saklamak istiyordu.Düğün salonunda kızıyla göz göze geldiklerinde sessizce bakıştılar. Gelinle damat elimizi sıkıp geldiğimiz için teşekkür etti. Babası beni arkadaşı olarak tanıttı, öyle uygun görmüştü, bozmadım. Araya giren diğer davetliler ile gelin ve damat yanımızdan ayrıldı. Sıcak karşılama olmadığı kesindi. Düğün kokteyl tarzı hazırlanmıştı, oturacak yer sınırlıydı. Bardaki taburelerde oturmayı önerdim istemedi, yorulunca otururum dedi. Bizimki kuyruğu dik tutma gayretindeydi.Saçını ve yakasını düzeltmeye çalışmasından anladığım kadarıyla kalabalığın içinden üzerimize doğru gelen hanım ayrıldığı eski eşiydi. Ses etmeden bir ona bir de bana baktı. Yanlarından ayrılmak için izin istedim, kolumu tuttu. Eşiyle tanıştırdı. Hanımefendi sessizce bizimkini süzdü. Hastamızın yüzü asıldı. Omuzlarını indirip bana döndü; “kendimi ne kadar iyi hissedersem hissedeyim bu kadın bana bir bakışı ile bile ne kadar önemsiz biri olduğumu hatırlatabiliyor. Buna rağmen yine de seviyorum onu” dedi. Hanımefendi, kızının düğününde tartışmak istemediğini söyleyip kocasının yanına döndü. Bara doğru gidip tabureye oturmasını istedim. Bizimkinin mecali kalmamıştı. Yine de sağlığı ile ilgili kimseye bir şey söylememem için yemin verdirdi.- Doktor bey, eksik olma. Ben senden kalkış için izin istemiştim. Uçağın komutası bende. Salimen indirebilir miyim emin değilim. Önemli olan burada olmaktı.- İyi de yalnız uçmuyorsunuz. Size bir şey olursa başım derde girer.Yani uçakta yolcunuz var ve yolcunuzun emniyetinden de siz sorumlusunuz, ona göre.Sustu. Bir süre pistte dans eden kızını ve damadı izledi. Burnu kanamaya başlayınca mendilini burnuna bastırıp tuvalete yöneldi. Uzun süre geri dönmeyince yanına gittim. Kanaması durmuştu. Klozetlerden birine oturmuştu. Konuşmadan bana baktı.- Yapamadım. Kızıma babalık yapamadım. Pilotluk işte, hep uzaktaydım. Şimdi düğününde yanındayım ama yine uzağız. Görüyorsun. Keşke gelmeseydim. Hep bir şeyler yarım, hep bir şeyler eksik.- İsterseniz sessizce ayrılalım, pek haliniz de kalmadı.Cevap vermeden ellerini başına alıp bir süre öylece durdu. “Bir şey daha yapmalıyım” diyerek ayağa kalktı. Koluna girdim, zor yürüyordu. Birlikte gelin ve damadın masasına yöneldik. Eğilip kızının yanağını öptü, sarıldılar. Sonra damada yöneldi. Tebrik ederken damadın cebine bir şey koyduğunu gördüm. Altın taktığını düşünmüştüm. İzin isteyip düğün bitmeden ayrıldık. Dönüş yolunda da hiç konuşmadı. Hastaneye vardığımızda yine kanama ile boğuşmak zorunda kaldık. Hastamız kendini bırakmış gibiydi. Kritik birkaç saat yaşadıktan sonra gözlerini aralayıp elimi tuttu. “Teşekkür ederim, gövde üstü bile olsa uçağı salimen indirdik sanırım” dedi. Gülümsedi. Sonra uykuya daldı. Kritik saatleri yeni atlatmıştık, vakit gece yarısını geçmişti. Hastane koridorunda önce gelinlikleri içinde kızını sonra damadı gördüm. Hastamızın ısrarla çalan cep telefonunu açan servis hemşiresi arayanın kızı olduğunu öğrenince durumu anlatıp babası hakkında bilgi vermişti. Kızı, hastamızın yatağına ilişip eline yanağına götürdü. Sessizce ağlıyordu. Hastamız gözünü açıp gelin ve damadı karşısında görünce “Aman Allahım hala havadayız. Ne olacak şimdi?” diye söylendi. Kızı avucunu açıp üzerinde gülümseyen adam resmi yapılmış çakıl taşını gösterdi. “Baba bunu sakladığını bilmiyordum. Kocama bunu neden verdin? Ben bunu senin için yapmıştım” dedi. Damat şaşkın bakışlarla olanları izliyordu. Gelin hanım çakıl taşını bizlere gösterip küçük bir kız çocuğu iken hep uzaklarda, uçuşta olan babasını korusun diye bu uğur taşını yaptığını anlattı. Babasına dönüp tekrar “baba bunu ona niye verdin?” diye sordu. Hastamız gülümsedi. Kızının elini avuçlarının arasına aldı.- Ona nasıl baktığını gördüm. Bir zamanlar, bana da öyle bakardın. Kendimi önemli hissetmem için yeterdi o bakışlar. O çakıl taşını yanımdan hiç ayırmadım, bana hep uğur getirdi.Yorulmuştu ama söylemek istediklerine tamamlama gayreti içindeydi. Damadına baktı. “Onu benden daha fazla hak eden biri var artık. Delikanlı, o çakıl taşını yanından ayırma. Kızım için önemlisin, hem de çok önemlisin, bunu unutma. İyi bir baba olamadım. Belki eğlenceli biriydim ama kızımın bana ihtiyacı olduğu zamanlarda hep uzaklardaydım. Düğününde olmak, bir zamanlar onun bana baktığı gibi ona bakabilmek istedim, o kadar. Hadi gidin artık, bugün sizin gününüz. Mutlu olun, beni merak etmeyin.” dedi.Kızı ayrılmak istemiyordu ama hastamız iyice yorulmuş, bilinci bulanıklaşmaya başlamıştı. Telefon numaramı verip gidebileceklerini bir sorun olursa arayacağımı söyledim. Kritik günleri atlatmak hayli zaman aldı hastamızı ancak ertesi hafta taburcu edebildik.Bu olayın üstünden yaklaşık bir yıl geçmişti ki gazetede hastamızın ölüm ilanını gördüm. İlanı kızı vermiş ve fotoğraf olarak o üzeri boyalı çakıl taşını koymuştu. “Sen okyanustun benim için baba, bense o çakıl taşı. Hiç ayrılmamıştık ki…” diye bitiyordu, ilan.

Etiketler: