Şehit konuşabilseydi (Süleyman SARGIN)

Geçen hafta bir şehidin cenazesine katıldım. İlk cenaze değildi bu katıldığım. Her tarafa Türk bayrakları asılmıştı. O ilçeden çıkan ilk şehidin cenazesi kılınacaktı. Namazın kılınacağı caminin sokaklarına şehitliğin kudsiyetini anlatan ayet ve hadisler asılmıştı.
"Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyiniz. Bilakis onlar hayattadırlar ama siz bunu hissetmiyorsunuz/hissedemezsiniz" (Bakara,2/ 154) ayet-i celilesi herkesin görebileceği bir yerde duruyordu.
Çevre köylerden, ilçelerden gelenlerin de katılımıyla binleri bulan bir cemaat oluşmuştu. Bir kısım insanlar son zamanlarda artan şehitleri iktidarın suçu olarak görüyorlardı. Hükümeti acizlikle, iş bilmezlikle itham ediyorlardı. Bir kısmı da hükümetin elinden geleni yaptığını, güvenlik kuvvetlerine her türlü maddi ve teknik desteğin sağlandığını belirterek "Başbakan eline silah alıp dağa çıkacak değil ya" diyordu. Yorumlar böyle sürüp giderken, cenazeleri kendilerini göstermek için fırsat bilenler de boş durmuyordu. Belli belirsiz sloganlar birbirini takip ediyor, birliği beraberliği zedeleyecek türlü söylemler tekrarlanıp duruyordu. Bu arada ne Müslümanlık'ta ne de Türk töresinde yeri olmayan cenaze alkışlama işi de yapılıyordu. Derken şehit, Türk bayrağına sarılı tabutunda, kendisi gibi çilekeş asker kardeşlerinin omuzlarında camiye geldi. Kopan alkışların, birbirine karışan siyasi sloganların arasında az sayıda insanın tekbiri ve Fatiha'sı maalesef çok cılız kaldı.
İlçe müftüsü katılımcıları, cenaze adabına uymaları konusunda uyardı ama onu pek de duyan olmadı. Zaten cenaze namazının hoparlörlerden verilmemesi nedeniyle pek çok kişi namazın kılındığını dahi fark edemedi. Bu da müftülüğün hanesine önemli bir eksiklik olarak yazılmış oldu. Müftü konuşuyor, cemaat konuşuyor, sloganlar atılıyor, bir eski genelkurmay başkanı cemaatin arasında saf tutmuş namaz kılıyor... Ve şehit bunların hepsini görüyor. Çünkü biz hissedemesek de o ölü değil; Kur'an böyle söylüyor. Bir ara kendi kendime "Acaba mikrofonu şu anda şehidin eline versek bize neler söylerdi" diye düşündüm. Sahi, şehit konuşabilseydi ne derdi? Galiba önce Cumhurbaşkanı'na seslenirdi:
"Muhterem Cumhurbaşkanım, siz hem cumhurun yani tüm milletimizin başısınız hem de askerlerimizin başkomutanısınız. Her şehit sizi iki kere yaralıyor, bunu biliyorum. Ancak, başkomutanı olduğunuz bu şerefli ordu neden yıllardır bu mücadeleyi bitiremedi? Medyada her gün onlarca ihanet iddiası ortaya atılırken siz neden hepimizi tatmin edecek bir açıklama yapmadınız? Neden olaylarda ihmali olduğu iddia edilen bir astsubayı bile görevden almadınız? Sizin komutanı olduğunuz ordu, bu kadar hadiseden sonra hala 'herkes görevinin başında' açıklaması yapabiliyor ve siz buna hiç ses çıkarmıyorsunuz? Hem cumhurunuzun bir parçası, hem ordunuzun bir neferi olarak bunları bilmek istiyorum." Sonra Başbakan'a da birkaç kelam etmek isterdi:
"Sayın Başbakanım, biz sizi çok sevdik. İçimizden biri olarak gördük ve bağrımıza bastık. Bizi kucaklamalarınızı, evlerimizi iftarlarda, sahurlarda teşrif etmenizi, grup toplantılarındaki gözyaşlarınızı samimi bulduk. Açılım teşebbüslerinizde, milli birlik projesini tesis etmenizde hiçbir art niyet görmedik. Fakat emniyet müdürleri dâhil, herhangi bir konuda ihmali olanlar hemen açığa alınırken, ülkenin en önemli meselesi terör konusunda ihanete varan suçlamalara muhatap olanlara yönelik hiçbir işlemin yapılmamasını da doğrusu çok yadırgadık. Sizin şerefle temsil ettiğiniz makamın önüne çirkin bir kelime koyarak onu parola haline getirenlere karşı bile neden bu kadar sessiz kaldığınızı anlayamadık." Bu samimi sitemden sonra komutanlarına dönecekti şehit:
"Saygıdeğer komutanlarım, siz Peygamber ocağı denilen ordumuzun şerefli komutanlarısınız. Bu vatan ve millet için canınızı seve seve vereceğinizden şüphem yok. Ancak her yerde olduğu gibi sizin aranızda da ihmali, gafleti ve hatta ihaneti olanlar çıkabilir. Bir heron rezaletini üç yıldır soruşturuyor olmanızı anlamakta güçlük çekiyorum. Bize yapılan saldırıyı heronların on beş dakika önce Hantepe'ye bildirdiği yer aldı medyada. Bu iddia doğruysa biz boşuna mı şehit olduk komutanım? Kendi çocuklarınızın fotoğraflarıyla ilgili iki saat içinde açıklama yaparken, milletin her gün şehit olan onlarca çocuğunu ilgilendiren bir meselede bu kadar ağırdan almanız bizi çok yaralıyor. Siz sürekli birbirinizi koruma refleksiyle hareket ederken olan milletin gariban çocuklarına oluyor." Cenazesini miting alanına çevirenlere de bir çift lafı olacaktı şehidin:
"Ey kahramanlık ve hamiyetperverlik iddiasıyla ortaya çıkanlar! Eğer bu millete birazcık sevginiz, merhametiniz, şehide ve şehadete azıcık saygınız varsa ne olur cenazelerimizi miting meydanına çevirmeyin. Cenaze alanlarını doldurup şehidin ailesini akşam tek başına bırakanların samimiyetine nasıl inanırız. Cenazeler, hele şehitler sloganlarla değil, tekbirlerle, tehlillerle, dualarla, Fatihalarla uğurlanır. Kiminle ne hesabınız varsa, seçim meydanlarında ve sandıklarda görün, cami avlularında değil."
Evet, şehit herhalde bunları, belki daha fazlasını söyleyecekti imkân bulsaydı. Ama sesini duyurabilir miydi, derdini anlatabilir miydi bilmiyorum. Belki birileri onu da doğruları söylediği için "Türk kanı taşımamakla" suçlardı.
Etiketler: Dini Kıssalar
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa